22 Eylül 2013 Pazar

DENİZ...

Sol elinin işaret parmağı ile orta parmağı arasına sıkıştırdığı sigarasından son nefesini çekti. Sağ elinin altında duran paketten bir sigara çıkardı ve ağzına götürdü. Sol elinde duran sigarayı kıvrak bir hamle ile baş parmağını da işe dahil ederek ağzındaki sigaraya doğru götürdü ve sigarasını yaktı. Bu ardı ardına yaktığı yedinci sigara olacaktı. Sessizce oturmuş, dizlerini kendine çekmiş, hiçbir şey düşünmemeye çalışıyordu. Lakin bu iş sandığı kadar da kolay olmayacaktı. Kafasında bir sürü soru işaret birbirini kovalıyor, çözmeye çalıştığı sorunların sayısını artık o bile hatırlamıyordu. Yetişemiyordu.

Bulunduğu yere ait hissetmiyordu kendini. Kafasını hafifçe kaldırdı ve oturduğu yerden, bulunduğu odaya göz gezdirdi. Odanın kapısının hemen yanında bir kitaplık. Kitaplığın tam karşısında ise bir televizyon ünitesi. Ortaya amaçsızca konulmuş bir orta sehpa ve duvar diplerine kıstırılmış iki tane üçlü koltuk. Tam camın önündeki masaya oturmuş süzüyordu odayı. Ne girişin sol tarafında kalan koltuğun üzerindeki tabloyu anımsıyordu ne de orta sehpanın üzerinde duran, bakır işlemeli küllüğü. İyice süzdü etrafını. Halıyı anımsıyor muydu acaba bir yerden ya da ayağındaki terlikleri? Peki önünde masanın kırmızı ucu püsküllü örtüsünün üzerinde duran içi yarısına kadar kahve dolu büyük kupa kimindi?

Hafifçe doğruldu yerinden camdan dışarı bakabilmek için. Sokağa doğru baktı evvel, yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya doğru yürüyen insanlara, tanıdık bir sima arıyordu aralarında. Sanki oraya buraya koşuşturan acele içerisindeki insanların hiç biri onun tanıdığı değildi. Zaten emin de olamıyordu. Daha önceden tanıdığı hiç kimse var mıydı acaba buralarda. Sonra gözünü tam evin sağ çaprazında kalan parka baktı. O salıncak ne zamandan beri oradaydı acaba? Kaldırım taşları yeni döşenmiş gibi duruyordu. Ne zaman döşemişlerdi acaba? Mahalleli mi şikayet etmişti acaba belediyeye? Sonra parkın sol yanında duran bakkala doğru çevirdi kafasını, bakkalın önünde duran sebze sandıklarına ilişti gözü. Giriş kapısının sağ tarafına üç dört sıra dizilmiş, içinde muhtemelen domates, salatalık falan bulunan sandıklara. Hemen onların yanında bir dondurma dolabı duruyordu, dondurma dolabının yanında da ufaktan bir çocuk ayaklarının hafifçe uçlarına basarak dolabın içindekileri görmeye çalışıyordu. Belli ki annesinden biraz para almış, kendine ucuzundan bir dondurma alacaktı. Ama en büyük mutluluk kaynağını o dondurmada buluyordu.

Geri oturdu doğrulduğu yere bu sefer sağ elinde bulunan sigarayı sol eline geçirdi, son nefesi çekti ve yine sağ elinin altında duran paketten bir sigara daha çıkardı, sol elindeki bitmiş sigaranın ateşiyle ağzına götürdüğü sigarasını yaktı yine. Bir nefes çekti. Kalktı oturduğu yerden. Sigara paketini, telefonunu aldı eline. Tam dış kapının yanındaki askıdan ince bir hırka aldı, giydi üzerine. Sigara paketini, telefonunu koydu ceplerine. Anahtarı almak için geri döndü. Kırmızı püsküllü örtülü masanın üzerinde duran geniş kasenin içinden aldı anahtarları. Onu da koydu cebine.  Sanki tüm bu eylemleri bilinçsizce yapıyormuş gibiydi. Dışarı çıktı.
Yürümeye başladı. Denize doğru yürüyordu. Çevresine bakınıyordu, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Uzun binaların arasında kalmış küçük eski evler çekiyordu en çok dikkatini lakin onlarda bir şeyler anımsamasına yardımcı olmuyorlardı. Yürümeye devam ediyordu. Pastaneleri, postaneleri, mağazaları geçiyor, yürüdükçe yürüyor ama içinde ona aidiyet hissettirecek hiçbir şeye rastlamıyordu. Kökleri yoktu, sanki nefes alamıyordu.

Deniz kıyısına vardı. Bir banka oturdu. Denize baktı. ‘Bu deniz o deniz değil’ diye geçirdi aklından. Sinirlendi. Hızlı hızlı geri yürüdü yavaş yavaş geldiği yolları. Etrafına hiç bakmadan bu sefer. Bir süre sonra o kadar hızlandı ki koşuyordu bile denebilirdi belki de. Eve vardı. Cebinden çıkardı anahtarı, açtı kapıyı. Direkt yatak odasına gitti. Yatağa girdi. Tanımadığı, bilmediği o evde, sıcaklığını sevmediği yatağa yattı.
Bir süre belki kapı çalar da biri gelir, bana kim olduğumu nerede olduğumu söyler diye bekledi. Ne gelen oldu ne giden. Kim olduğunu bilmeden, nerede olduğunu bilmediği bir evde uyudu.


O kapı da hiç çalmadı zaten…