Sol elinin işaret parmağı ile orta parmağı arasına
sıkıştırdığı sigarasından son nefesini çekti. Sağ elinin altında duran paketten
bir sigara çıkardı ve ağzına götürdü. Sol elinde duran sigarayı kıvrak bir
hamle ile baş parmağını da işe dahil ederek ağzındaki sigaraya doğru götürdü ve
sigarasını yaktı. Bu ardı ardına yaktığı yedinci sigara olacaktı. Sessizce
oturmuş, dizlerini kendine çekmiş, hiçbir şey düşünmemeye çalışıyordu. Lakin bu
iş sandığı kadar da kolay olmayacaktı. Kafasında bir sürü soru işaret birbirini
kovalıyor, çözmeye çalıştığı sorunların sayısını artık o bile hatırlamıyordu.
Yetişemiyordu.
Bulunduğu yere ait hissetmiyordu kendini. Kafasını hafifçe
kaldırdı ve oturduğu yerden, bulunduğu odaya göz gezdirdi. Odanın kapısının
hemen yanında bir kitaplık. Kitaplığın tam karşısında ise bir televizyon
ünitesi. Ortaya amaçsızca konulmuş bir orta sehpa ve duvar diplerine
kıstırılmış iki tane üçlü koltuk. Tam camın önündeki masaya oturmuş süzüyordu
odayı. Ne girişin sol tarafında kalan koltuğun üzerindeki tabloyu anımsıyordu
ne de orta sehpanın üzerinde duran, bakır işlemeli küllüğü. İyice süzdü
etrafını. Halıyı anımsıyor muydu acaba bir yerden ya da ayağındaki terlikleri?
Peki önünde masanın kırmızı ucu püsküllü örtüsünün üzerinde duran içi yarısına
kadar kahve dolu büyük kupa kimindi?
Hafifçe doğruldu yerinden camdan dışarı bakabilmek için.
Sokağa doğru baktı evvel, yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya doğru yürüyen
insanlara, tanıdık bir sima arıyordu aralarında. Sanki oraya buraya koşuşturan
acele içerisindeki insanların hiç biri onun tanıdığı değildi. Zaten emin de
olamıyordu. Daha önceden tanıdığı hiç kimse var mıydı acaba buralarda. Sonra
gözünü tam evin sağ çaprazında kalan parka baktı. O salıncak ne zamandan beri
oradaydı acaba? Kaldırım taşları yeni döşenmiş gibi duruyordu. Ne zaman
döşemişlerdi acaba? Mahalleli mi şikayet etmişti acaba belediyeye? Sonra parkın
sol yanında duran bakkala doğru çevirdi kafasını, bakkalın önünde duran sebze
sandıklarına ilişti gözü. Giriş kapısının sağ tarafına üç dört sıra dizilmiş,
içinde muhtemelen domates, salatalık falan bulunan sandıklara. Hemen onların
yanında bir dondurma dolabı duruyordu, dondurma dolabının yanında da ufaktan
bir çocuk ayaklarının hafifçe uçlarına basarak dolabın içindekileri görmeye
çalışıyordu. Belli ki annesinden biraz para almış, kendine ucuzundan bir
dondurma alacaktı. Ama en büyük mutluluk kaynağını o dondurmada buluyordu.
Geri oturdu doğrulduğu yere bu sefer sağ elinde bulunan
sigarayı sol eline geçirdi, son nefesi çekti ve yine sağ elinin altında duran
paketten bir sigara daha çıkardı, sol elindeki bitmiş sigaranın ateşiyle ağzına
götürdüğü sigarasını yaktı yine. Bir nefes çekti. Kalktı oturduğu yerden. Sigara
paketini, telefonunu aldı eline. Tam dış kapının yanındaki askıdan ince bir
hırka aldı, giydi üzerine. Sigara paketini, telefonunu koydu ceplerine.
Anahtarı almak için geri döndü. Kırmızı püsküllü örtülü masanın üzerinde duran
geniş kasenin içinden aldı anahtarları. Onu da koydu cebine. Sanki tüm bu eylemleri bilinçsizce yapıyormuş
gibiydi. Dışarı çıktı.
Yürümeye başladı. Denize doğru yürüyordu. Çevresine bakınıyordu,
nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Uzun binaların arasında kalmış küçük eski
evler çekiyordu en çok dikkatini lakin onlarda bir şeyler anımsamasına
yardımcı olmuyorlardı. Yürümeye devam ediyordu. Pastaneleri, postaneleri,
mağazaları geçiyor, yürüdükçe yürüyor ama içinde ona aidiyet hissettirecek hiçbir
şeye rastlamıyordu. Kökleri yoktu, sanki nefes alamıyordu.
Deniz kıyısına vardı. Bir banka oturdu. Denize baktı. ‘Bu
deniz o deniz değil’ diye geçirdi aklından. Sinirlendi. Hızlı hızlı geri yürüdü
yavaş yavaş geldiği yolları. Etrafına hiç bakmadan bu sefer. Bir süre sonra o
kadar hızlandı ki koşuyordu bile denebilirdi belki de. Eve vardı. Cebinden
çıkardı anahtarı, açtı kapıyı. Direkt yatak odasına gitti. Yatağa girdi.
Tanımadığı, bilmediği o evde, sıcaklığını sevmediği yatağa yattı.
Bir süre belki kapı çalar da biri gelir, bana kim olduğumu
nerede olduğumu söyler diye bekledi. Ne gelen oldu ne giden. Kim olduğunu
bilmeden, nerede olduğunu bilmediği bir evde uyudu.
O kapı da hiç çalmadı zaten…