Usulca doğruldu oturduğu yerden. Elindeki gazeteyi katladı,
tozlu masanın üzerine bıraktı. Beli ağrımıştı, saatlerdir o sandalyenin
tepesinde pinekliyordu. Gözlüğü burnunun ucuna kadar düşmüştü. Artık iyice
rahatsızlık veriyordu. Çıkardı. Gömleğinin cebine koydu.
Etrafa bir
göz gezdirdi. Dağınık. Tozlu. Temizlememişti uzunca zamandır. Elini hiçbir şey
e süresi yoktu. Yaşıyordu lakin sadece nefes alabildiği için. Azıcık bacakları
açılsın diye koridorda birkaç tur attı. Mutfağa girdi. Bulabildiği tek temiz
fincanda kendine sallama çay yaptı. Sevmezdi ya olsun. Demlemekle uğraşacak hali
de yoktu.
Geri döndü.
Salonda, tam kapının karşısında, kitaplığın yanında duran koltuğuna kuruldu. Önce
eline televizyonun kumandasını aldı lakin sonra vazgeçti. Açacaktı haberleri
seyredecekti, sıkılacaktı. Zaten bütün gazeteyi hatmetmişti. Ne gerek vardı bir de aynı haberleri
televizyondan dinlemeye.
Sehpada
duran kitaba doğru çevirdi yüzünü, eline aldı kaldığı sayfadan okumaya başladı.
“ Yavaşça elimi
uzattım ona doğru. Tutmayacaktı. Biliyordum. Tutmazdı. Hiç tutmamıştı. Korkuyordu.
Onu seviyordum ve benden korkuyordu.
Yine de uzattım elimi.
Kavrasın, sıksın, terli avuçlarını terli avuçlarım ile birleştirsin istiyordum.
Yapmayacaktı biliyordum. Olsun yine de uzattım. Nefesini nefesime karıştırdığı
zamanlar geriye dönüp baktığımızda çok da geçmiş sayılmazdı. Ne değişti? Hiç bilemedim.
Bakmadı. Görmedi. Duymadı.
Sadece korktu. Hissettim. Gözleri donuktu. Ne kadar gereksizdi. Zamanında
benden başka bir şeye bakamazdı. Dikkati dağılıp gözü kaydığında ise elimi daha
bir sıkı tutar, sonra yine gözlerimin içine bakmaya devam ederdi.
Ne değişti? Neden bakmadı
gözlerimin içine? Ne değişti, neden tutmadı ellerimi? Bilemedim hiç. Anlamadım.
Neden korktu bu kadar benden?
Dayanamadım daha fazla
bana bakmamasına. Elimi tutmamasına. Durduramadım kendimi, bir hamlede kavradım
elini. Soğuktu. Buz gibiydi. Yine de ben sıcaklığını hissediyordum. Karşı koymadı.
Direnmedi. Ama elimi sıkmadı da.
Yavaşça eğildim. Gözlerinin
içine baktım. Bana bakıyordu ama görmüyordu. Yanına uzandım bende. Kolunu başımın
altına aldım. Göğsüne yaslandım. Kalbi artık benim için atmıyordu ya da hiç
benim için atmamıştı. Bilmiyordum. İnsan böyle bir şeyden nasıl emin olabilir
ki? Beni gerçekten sevmiş miydi? Yoksa sadece seviyormuş gibi mi yapmıştı? Kafamı
kurcalıyordu bunca soru. Baş edemez olmuştum.
Sormaya karar verdim. Aklımdan
geçenleri tek tek soracaktım. Beni seviyor muydu? Hala benimle olmak istiyor
muydu? Beni hiç sevmiş miydi? Duramadım sordum
-
Beni seviyor
musun?
Cevap yok. Sessiz. Önceden
böyle bir soru sorduğumda cevap vermek isteyip istemediğini anlardım. Derin bir
nefes alırdı cümleye başlayacakmış gibi ama sonra tek bir ses çıkmazdı
ağzından. Susardı. Ama bu sefer o derin nefesi de almadı.
-
Beni seviyor
musun dedim!
Yine cevap yoktu. Sinirlendim.
Hem kendime hem ona. Ama bağırmadım. Üzüldüm. Ağlayacak gibi oldum ama onun
yanında ağlayamazdım.
-
Peki hiç
mi sevmedin?
Tek bir sözcük çıkmadı
ağzından. Gözlerim dolmuştu, kendimi zor tutuyordum. Ama ağlamadım. Ağlamayacaktım
kendime söz vermiştim.
-
Neden susuyorsun?
Suskun. Ses seda yok. Başım
göğsünde. Eli elimde. Soruyorum, susuyor. Gözlerine bakmaya bu sefer ben
cesaret edemedim. Ne kadar kolay olmuştu? Çekip gitmişti, hiçbir şey olmamış
gibi davranmıştı. Hâlbuki onca zaman hep söz vermişti, gitmeyeceğim demişti. Neden
gitmişti?
Yavaşça kalktım
yanından. Kolunu uzattım göğsünün üzerine. Eğildim, alnından öptüm. Gözlerine baktım
son bir kez. Sağ avucumun içi ile kapattım gözlerini.
-
Seni seviyorum.
Sustu. Öylece yatıyordu.
Boylu boyunca. Yine sustu. Nefes almıyordu, kalbi artık benim için atmıyordu. Sustu.
İçeriden battaniye aldım, salonun orta yerinde boylu boyunca yatıyordu. Üşemesin
diye üzerine örttüm.
Kolay mıydı acaba...”
Yavaşça kapattı kitabı. Düşündü. Kolay
mıydı?
Ölüm tanımıyordu kimseyi. İsim bilmezdi.
Rıza almıyordu. Canı nasıl isterse öyle davranıyordu. Renk ayırmıyor, dil
bilmiyor, kadın erkek çocuk gözetmiyordu. Ne de olsa ölümün dini, dili, ırkı
yoktu. Herkese eşit davranıyor diye sevinmeli miyiz? Kolay mıydı acaba ölmek? Ölü
olmak… Her şeyden bir seferde sıyrılmak. Acıyor muydu? Acısa bile bitince
hepsini unutuyor muydu insan? Kolay mıydı ölü olmak? Ölüm tek tek yoklarken tüm
insanları, bilmek ama yokmuş gibi davranmak daha mı kolaydı yoksa? Herkes seni
bilirken yokmuş gibi davranmaları. Kolay mıydı Ölüm olmak?