“Duramıyordu olduğu
yerde. İçi kıpır kıpır. Kafasından sürekli şarkılar geçiyordu. Sadece melodisini
bildikleri de vardı aralarında. Sözlerini hatırlamıyordu. Mırıldanıyordu o da. Yüzü
gülüyordu nedensizce. Umursamadı uzunca süre. Seviyordu bu halini. Her yer, her
şey daha da güzel görünüyordu gözüne.
Her sabah kalkıyor, aynaya
bakıyordu yüzünü yıkarken. Mutluydu. Gözlerinin içindeki gülümsemeyi kendisi
bile görebiliyordu. İnsanlar “sende bir değişiklik mi var” diye sormaya
başlamışlardı ona. Bir değişiklik vardı, belki de yoktu. O da emin değildi. Ama
seviyordu. Sadece kendini değil. Kendinden başka birini sevmenin getirdiği
mutluluğu yaşıyordu.
Yemek yemek bile daha güzel bir
aktiviteydi artık onun için. Her insanın hayatında olan sıradan şeyler onun
için daha anlamlı bir hale gelmişti. Kendinden ayrı ama bir o kadar ona bağlı
bir parça bulmuştu sanki yeryüzünde. Aynı şeyleri düşünüyor, aynı noktalarda
buluşuyorlardı. Buluşamadıkları zamanlarda ise ortak bir çözüm yolu arıyorlardı
birbirlerini kırmadan.
Sarılmaktan hiç bu kadar haz
almamıştı. Sımsıkı, doya doya sarılmak. Koklamak… Hiçbir şey daha güzel
kokamazdı. Onun kullandığı parfümden almış, onun olmadığı gecelerde yastığına
sıkmaya başlamıştı. Onsuz olsa bile kokusu olmadan uyumamak için. Kokusu olmayınca
bir boşluk oluyordu ya içinde.
Tarif edilemez bir ruh hali
içerisindeydi. “karnında kelebekler
uçuşması” sözünü daha evvelde duymuştu ama hiç tecrübe etmemişti. Galiba o anı
yaşıyordu. Onu düşünmeden geçirebildiği saniyesi yoktu…
Hayatına dahil etti onu. Arkadaşları
ile tanıştırdı. Sonra hayatına dahil oldu onun arkadaşları ile tanıştı. Geleceğine
dahil etti onu. İçinde adı geçen planlar yapmaya başladı…
Onsuz uyumak zor geliyordu. Onsuz
uyanmak da… Coşuyordu her bir şarkıda, her bir şiirde… Seviyordu.”
******
“ Hiç kalkası gelmedi yataktan. Sürünerek kalktı
ama eninde sonunda. Yapması gereken işler vardı. Dün gece alkolü biraz fazla
kaçırmıştı. Başı hala ağrıyordu. Midesinin bulantısı da cabası…
Zar zor banyoya kadar gitti. Aynada
baktı kendine. Saçı sakalı birbirine girmişti. Gözlerinde ışık kalmamıştı. Zaten
uykusuzluktan göz altları morarmaya başlamıştı. Kafasından atamadığı o düşünce
sürekli onu takip ediyordu. Önceleri sadece uyanıkken rahatsız ediyordu,
sonraları uyurken de rahatsız etmeye başladı. Bu yüzden o da içmeye başladı. İçiyordu
sızana kadar. Umursamıyordu başka bir şeyi. Zaten uykusunda bile rahat
vermiyordu…
Uzun zamandır müzik dinleyemiyordu
keyfince. Müzik dinleyince içi cız ediyor, yüreği sızlamaya başlıyordu. Ruh hali
hareketli şarkılara müsait değildi, diğerlerini de yüreği kaldırmıyordu. Ama arada
hususi açıyordu birkaç şarkı, ağlamak için. İsimler belli, sözler belli… Mekan
fark etmiyordu. Araba kullanırken, duştayken, oturma odasında televizyon
izlerken… Ağlamaya başlıyordu… Mutsuzdu. Mutlu olamıyordu. Sanki önceden mutlu
olan insan o değilmiş gibi… Nasıl mutlu olacağını unutmuştu.
Kimseyi istemiyordu yanında. Kalabalıktan
kaçıyordu. Hatta bir süre sonra insanların mutlu olması onu daha da rahatsız
etmeye başladı.
Gözleri onu arıyordu her yerde. Yoktu.
Uyurken yatağın sol yanını hala boş bırakıyordu. Kedi gibi sağ köşeye
sıkışıyordu. Zamanında o koksun diye parfüm sıktığı yatak artık onun için
hapishaneden farksız bir hal almıştı. Yıkıyor, paklıyor ona rağmen kokusundan
kurtulamıyordu. Mutlaka varlığını hatırlatacak bir şey buluyordu. Bir saç teli,
bir hırka, bir atkı adı ne olursa…
Birlikte bir şeyler yaptıkları
mekanlara gitmiyor, gidemiyordu. Beraber yürüdükleri sokaklar bile ona dar
gelir olmuştu artık.
Kitap okumuyor, film izlemiyordu.
Ruhu daralıyordu mutlu sonlardan. Mutsuz olanlar da. Kendi hikayesi yeterince
acıklıydı. Başka hikayelerin içerisine dahil olmak istemiyordu...
Uyuyor, uyanıyor aynı şeyi
yaşıyordu. Bitmiyordu. Gitmiyordu…”
****
İnsanı bu iki farklı ruh haline
aynı duygunun sokabilmesi ne ilginç. İyi misin, kötü müsün? Zehir misin,
panzehir mi? Umut musun, hayal kırıklığı mı? Aşk. Sen gel deyince gelmez misin?
Git deyince gitmez misin? Adın geçince
bir dönsen yüzünü. Bir görsek seni. Nasıl bir şeysin. Elle tutulmazsın, gözle
görülmezsin. Saydam mısın? İçinden yara bere almadan geçip gitmek mümkün mü? Ya
da girip çıkmamak? Varlığın dert, yokluğun dert. Ya varken de yoksun ya yokken
de varsın. Bi deyiver. Sen bizden ne istersin?