Sizden biri olacağım diye çok korkuyorum. Git gide size
benzemeye başladım. Yavaş yavaş yok oluyorum sanki içten içe.
Duyarsızlaşıyorum. Duygusuzlaşıyorum. Çevreme bakmaz oldum yürürken. Önceden
insanların yüzlerine bakardım, değişik hayatları görmek için. Gözlerin ardında
saklı olan. Sonra sonra baktım ki hep aynı his var o gözlerin ardında. Bıkmışlık
ya da çaresizlik. Adını koyamadım. Bilemedim.
Önceden sevinirdim sonbahar geldiği vakit, aynı ilkbaharın
gelişine sevindiğim gibi. Çocukluğumdan beri bir tek yazın gelişi sevindirmezdi
beni, hala da sevindirmez. Sıcağı sevmiyorum. Şimdi ne sonbahara, ne kışa ne de
bahara aldırış ediyorum. Bugünler de umursamıyorum mevsimleri, ayları, günleri,
saatleri hatta dakikaları. Yapraklar sararıp düştü diye ayrı sevinirdim,
ağaçlar yeşerdi diye ayrı… Şimdi hiç birine sevinmiyorum.
Yağmur yağdı mı koşardım sokağa. Şemsiye açanlara garip
garip bakardım. Yağmurdan kaçılır mı diye düşünürdüm kendi kendime. Hele ki yaz
yağmurundan… Birden bire bastırır, sırılsıklam eder adamı, sular seller götürür
sokakları. Çok severdim evvelden çıkıp yaz yağmurunda ıslanmayı. Artık bende
pencere ardında izliyorum yağmuru. Gözlerim Arap bacıyı da aramayı bıraktı
zaten. İçimdeki çocuk da ölmüş. Ben yeni farkına vardım sanırım. Ölmeli miydi
ölmemeli miydi bilmem. Belki de yaşatmak lazımdı da ben beceremedim.
Deniz kıyısına gitmeyi severdim. Martı sevmem ama ne
hikmetse denizi pek severdim. Sanki bütün derdimi, tasamı alıp uzaklara
götürürdü. Şişede mektup hikayesi gibi, belki biri bulur da derman olur diye
salardım yüreğimde ne var ne yoksa. İnanırdım da kendi kendime. Huzur kaplardı
içimi birden bire, ferahlamış bir şekilde geri dönerdim gideceğim yere. Sonra
sonra denizde kirlendi, kirlettiler. Uzunca zamandır deniz kenarına da hiç
gitmedim.
Hep hayal kurardım. İnanırdım kendime. Başaracaktım. Hayal
kurmakla başlayacak, sonra hayallerimi planlara dönüştürecektim zamanla.
Planlarımı da bir bir gerçekleştirecektim. Hep öyle duydum. İstersen olur.
İstersem olacaktı elbet. Başka yolumu vardı. İstedim. Çok istedim. Olmadı
elbette. İstesen de olmuyormuş bazen. O yüzden senin isteklerin ne olursa
olsun, hayat hep kendi isteklerini koyarmış tabağına. İster ye, ister yeme(!)
Seçim hakkım var sanmıştım oysaki. Hayallerimdeki dünyayı kurarım sanmıştım.
Meğerse senin değil, hayatın borusu ötermiş. Öğrendim bunları sonradan.
Artık insanların yüzlerine bakmıyorum yürürken. Ne mevsimin
gelişine seviniyorum ne de gidişine. Yağmur desen umurumda bile değil,
saklanıyorum bir çatının altına. Deniz kıyısına da gitmiyorum, deniz aynı deniz
değil. Hayal de kurmuyorum. Sadece eski hayallerimi hatırlayıp ara sıra
gülümsüyorum ya da ağlıyorum. Orası da ruh halime bağlı işte.
Neden mi? Korkuyorum. İnsanların yüzlerine bakarsam, yine
aynı ifadeyi görürüm diye korkuyorum. Onlar da bana bakıp o bıkkınlığı ya da
çaresizliği anlarlar diye korkuyorum. Yağmura çıkarsam, ıslanırsam, arınırım,
içimde birikenler dışarı çıkar, bende kendimi toplayamam diye korkuyorum.
Denize gelince gitsem kabul eder mi onu bile bilmiyorum. Ya tüm attıklarımı
kusarsa üzerime? Hayal mi? Kurmuyorum. Bu zamana kadar kurduklarımla baş
edebildim mi sanki? Korkuyorum yine başarısız olmaktan.
Ben yine her gün benzer saatlerde, aynı yollardan geçip aynı
insanların yüzlerine bakmadan, aynı yağmurdan, güneşten, denizden, topraktan,
ağaçtan saklanarak işe gidiyorum. Korkuyorum. Umursamıyorum. Sonra daha da çok
korkuyorum. Ben de sonunda insan oldum. Tıpkı insanlar gibi tüm korktuklarımı görmezden gelip yoluma devam ediyorum. Umursamazsam giderler sanıyorum.
Ben de insan oldum. Keşke olmasaydım.