Bundan
uzun uzun yıllar önce, uzak mı uzak bir diyarda bir renkler cümbüşü varmış. Bu diyar o
kadar uzakmış ki giden dünyanın sonuna vardım sanırmış. Git git bitmeyen bu
yolların gizemini yıllar yılı hiç kimse çözememiş. Uzaklardan varan ise hiç
geldiği yere geri dönmemiş. Bir daha sonsuza kadar bu diyar da yaşamış.
Göz
alabildiğine rengârenk. Gökkuşağının tüm renkleri ile bezeliymiş bu diyar. Bu
köyün her bir taşı, ağacı, evi, ırmakları hepsi rengârenk. Bir bakanın bir daha
bakmasına sebep olan, daha önce hiç kimsenin görmediği renkler varmış bu
diyarda.
Meyveleri,
sebzeleri her yerinkinden farklı, suyu her sudan daha tatlıymış. Yağmur
yağdığında parıl parıl parlayan sokakları herkesi kendine hayran bırakıyormuş.
Dar sokaklar boyunca uzanan, karşılıklı dizilmiş evler göreni hayrete
düşürüyormuş. Küçük verandaları; dikdörtgen, minik camları ve duvarlarındaki
eşsiz desenleri ile bir çiçek bahçesini andırıyorlarmış biraz tepeden
bakıldığında.
Ötelerde,
iki dağın arasından akarak gelen ırmak köye yaklaşınca asıl rengini belli
ediyor, köyün içinden geçerken zikzaklar çiziyor ve adeta köyü tüm güzelliği
ile ikiye bölüyormuş. İnsanlar bu ırmağın üzerine bile renkli renkli
tahtalardan köprüler yapmışlar.
İnsanlar
demişken, burada herkes güler yüzlüymüş. Kadınlar çiçek desenleri elbiseler,
erkekler ise rengârenk gömlekler giyiyorlarmış.
Bir
gün tepenin başında, köye giden yolun en başında bir çocuk belirivermiş. Çocuk
dediğime de bakmayın. Yaklaştıkça anlamış ahali onun bir delikanlı olduğunu.
Delikanlı
yaklaştıkça ahali şaşırmış. Üzerinde siyah renkli bir gömlek ile siyah renkli
bir pantolon varmış. Dışarıdan gelenler hep burada yaşarmış dedik ama dışarıdan
gelen de pek olmazmış zaten. Bir kişi ya da iki kişi görülmüş şu ana kadar.
Onların da kim olduğunu unutmuşlar, zaman geçmiş üzerinden, kimse kimseye bir
şey dememiş.
Uzun
yolu yürümüş delikanlı, yaklaştıkça insanlar bir araya toparlanıp onu
seyretmeye başlamışlar. Köprüden geçmeye çalıştığında herkes aksi yöne sıyırmış
kendini, delikanlıya değmemek için.
Gözlerini
yerden fazla ayırmamış delikanlı. Dümdüz yürümeye devam etmiş. Sonra köyün orta
yerinde, içinde rengârenk balıklar olan minik havuzun başında duran banka
oturmuş. Herkes şaşkın gözlerle çocuğu izlemeye devam etmiş.
Delikanlı
olduğu yerde uyuyakalmış. Gözlerini açtığında herkesin onu izlemeye devam
ettiğini fark etmiş. Uzun yolun ve susuzluğun da etkisiyle dili damağına
yapışmış delikanlının. Bir bardak su istemek için ayağa kalktığında herkes
birden koşuşturmaya başlamış. İnsanlar evlerinin dükkanlarının kapılarını
delikanlının suratına kapatmaya başlamışlar bir bir. Delikanlı çok şaşırmış. Ne
olduğunu anlayamamış.
Yavaş
yavaş yürümeye başlamış tekrardan. Bir iki ev geçtikten sonra, solunda kalan
ilk evin verandasına iki basamak ile çıkmış. Kapıyı çalmış. Açan yok. Birkaç ev
sonra yine denemiş şansını. Yine açan yok. Bir süre düşünmüş ama bir çıkar yol
bulamamış. Eninde sonunda bir evin önüne gelmiş ve sadece bir bardak su
istiyorum diye seslenmiş içeri kapıyı çalarken. Kapı biraz aralanmış. İçeriden
bir bardak su uzatmış bir el. Tam açmadan. Çocuk suyu alır almaz da kapı aniden
kapanmış.
Uzun
yolun verdiği yorgunluktan olacak ki yavaş yavaş acıkmaya başlamış bizim çocuk.
Birkaç ev daha geçmiş. Artık işin yolunu öğrendim diye düşünmüş kendi kendine.
Bir evin kapısını çalmış. Sadece bir parça ekmek istiyorum diye seslenmiş aynı
sırada. Evin kapısı ardına kadar açılmış bir anda. Sarı üzerine rengarenk çiçek
desenli kapının ardında, çiçek desenli elbisesi ile bir kadın belirmiş. Bir
parça ekmek varmış kadının elinde. Ama çocuk evin içine bakınca şaşmış kalmış.
Bunca rengin arasında evin tüm duvarları simsiyah boya ile kaplıymış. Bütün
eşyalar simsiyah, tavadan tencereye, halıdan perdeye…
Kadın
ekmeği uzatmış. Çocuk ekmeği alır almaz kapatmış kadın kapıyı. Çocuk merak
içerisinde kalmış. Birkaç ev sonra yine çalmış bir kapıyı. Ben sadece bir parça
peynir isteyecektim demiş çocuk. Mavi üzerine kuş desenli kapı açılmış, ardı
sıra bir kadın. Yine üzerinde çiçek desenli elbiseler. Çocuk peyniri daha
almadan içeriye göz atmış. İçerisi yine kapkara. Çocuk peyniri alır almaz
kapatmış kadın kapıyı.
Çocuk
hiçbir anlam verememiş bütün bu olanlara. Dağları taşları rengarenk olan,
ırmağı bile gökkuşağı gibi akan bu köyde neden bütün evler simsiyah diye
düşünmüş kendi kendine ama bir sonuca varamamış. Aklını kurcalamış durmuş.
Aldığı peynirle ekmeği katık edip yemiş. Sonra yolun kenarında oturup biraz
dinlenmiş. Bu sırada yine susamış.
Yürümeye
devam etmiş bir yandan. Birden dikkatini bir karartı çekmiş. Köyün çıkışına
doğru kalan yerde simsiyah bir eve takılmış çocuğun gözü. Yürümeye başlamış
çocuk bir yandan neler olduğunu anlamaya çalışarak. Bu sefer şansını o evde
denemek istemiş. Kapıya kadar varmış. Tam kapıyı çalıp su için seslenecekken
bir anda duraksamış. Tekrardan düşünmüş.
Kapıyı
tıklamış, bir yandan da seslenmiş “Sadece bir bardak suya ve yatacak bir yere
ihtiyacım var” diye. Kapı aniden ardına kadar açılmış. Simsiyah kapının
ardında, simsiyah kıyafetlerin içerisinde biri belirmiş. Karşısındaki adam
çocuğun gözlerine bakmış direkt. Eliyle içeri girmesi için işaret etmiş çocuğa.
Çocuk içeri girince bir kez daha şaşmış kalmış. İçerideki tüm her şey
rengarenkmiş.
Çocuk
boş gözlerle adama bakmış, adam hiç sesini çıkarmamış. Koltuğun üzerine bulut
desenli bir çarşaf takımı ile kapkara pijamalar bırakmış. Bir bardak da su
koymuş koltuğun yanındaki sehpaya.
Çocuk
hiç sesini çıkarmadan çarşafları sermeye koyulmuş. Çarşafları serip, yatağın
ucuna oturmuş ve suyunu içmiş. Sonra adama bakmış. Adam çocuğu seyrediyormuş.
Çocuk şaşkın gözlerle üzerine değiştirmek için adamın çıkmasını bekliyormuş ama
adam çıkmamış. Çocuk çırılçıplak soyunmuş. Üzerindeki kıyafetlerden kurtulduğu
anda çocuğun bütün teni parlamaya başlamış. Bu sefer adam şaşkın gözlerle
çocuğu seyrediyormuş. Çocuk pijamanın altını giydiğinde göğsü ve sırtı
parlamaya devam etmiş. Bu ışıltı adamın daha önce gördüğü hiçbir şeye
benzemiyormuş. Adam yavaş adımlarla çocuğun yanına gelmiş. Oturmuş. Üzerindeki
pijamayı çıkarmış. Birden adamın da göğsü ve sırtı parlamaya başlamış. Adam
çocuğun elini tutmuş… Ve bir daha kimse siyahlara aldırış etmemiş…