16 Mart 2014 Pazar

ÇOCUK

                        Bundan uzun uzun yıllar önce, uzak mı uzak bir diyarda bir renkler cümbüşü varmış. Bu diyar o kadar uzakmış ki giden dünyanın sonuna vardım sanırmış. Git git bitmeyen bu yolların gizemini yıllar yılı hiç kimse çözememiş. Uzaklardan varan ise hiç geldiği yere geri dönmemiş. Bir daha sonsuza kadar bu diyar da yaşamış.

                        Göz alabildiğine rengârenk. Gökkuşağının tüm renkleri ile bezeliymiş bu diyar. Bu köyün her bir taşı, ağacı, evi, ırmakları hepsi rengârenk. Bir bakanın bir daha bakmasına sebep olan, daha önce hiç kimsenin görmediği renkler varmış bu diyarda.

                        Meyveleri, sebzeleri her yerinkinden farklı, suyu her sudan daha tatlıymış. Yağmur yağdığında parıl parıl parlayan sokakları herkesi kendine hayran bırakıyormuş. Dar sokaklar boyunca uzanan, karşılıklı dizilmiş evler göreni hayrete düşürüyormuş. Küçük verandaları; dikdörtgen, minik camları ve duvarlarındaki eşsiz desenleri ile bir çiçek bahçesini andırıyorlarmış biraz tepeden bakıldığında.

                        Ötelerde, iki dağın arasından akarak gelen ırmak köye yaklaşınca asıl rengini belli ediyor, köyün içinden geçerken zikzaklar çiziyor ve adeta köyü tüm güzelliği ile ikiye bölüyormuş. İnsanlar bu ırmağın üzerine bile renkli renkli tahtalardan köprüler yapmışlar.

                        İnsanlar demişken, burada herkes güler yüzlüymüş. Kadınlar çiçek desenleri elbiseler, erkekler ise rengârenk gömlekler giyiyorlarmış.

                        Bir gün tepenin başında, köye giden yolun en başında bir çocuk belirivermiş. Çocuk dediğime de bakmayın. Yaklaştıkça anlamış ahali onun bir delikanlı olduğunu.

                        Delikanlı yaklaştıkça ahali şaşırmış. Üzerinde siyah renkli bir gömlek ile siyah renkli bir pantolon varmış. Dışarıdan gelenler hep burada yaşarmış dedik ama dışarıdan gelen de pek olmazmış zaten. Bir kişi ya da iki kişi görülmüş şu ana kadar. Onların da kim olduğunu unutmuşlar, zaman geçmiş üzerinden, kimse kimseye bir şey dememiş.

                        Uzun yolu yürümüş delikanlı, yaklaştıkça insanlar bir araya toparlanıp onu seyretmeye başlamışlar. Köprüden geçmeye çalıştığında herkes aksi yöne sıyırmış kendini, delikanlıya değmemek için.

                        Gözlerini yerden fazla ayırmamış delikanlı. Dümdüz yürümeye devam etmiş. Sonra köyün orta yerinde, içinde rengârenk balıklar olan minik havuzun başında duran banka oturmuş. Herkes şaşkın gözlerle çocuğu izlemeye devam etmiş.

                        Delikanlı olduğu yerde uyuyakalmış. Gözlerini açtığında herkesin onu izlemeye devam ettiğini fark etmiş. Uzun yolun ve susuzluğun da etkisiyle dili damağına yapışmış delikanlının. Bir bardak su istemek için ayağa kalktığında herkes birden koşuşturmaya başlamış. İnsanlar evlerinin dükkanlarının kapılarını delikanlının suratına kapatmaya başlamışlar bir bir. Delikanlı çok şaşırmış. Ne olduğunu anlayamamış.

                        Yavaş yavaş yürümeye başlamış tekrardan. Bir iki ev geçtikten sonra, solunda kalan ilk evin verandasına iki basamak ile çıkmış. Kapıyı çalmış. Açan yok. Birkaç ev sonra yine denemiş şansını. Yine açan yok. Bir süre düşünmüş ama bir çıkar yol bulamamış. Eninde sonunda bir evin önüne gelmiş ve sadece bir bardak su istiyorum diye seslenmiş içeri kapıyı çalarken. Kapı biraz aralanmış. İçeriden bir bardak su uzatmış bir el. Tam açmadan. Çocuk suyu alır almaz da kapı aniden kapanmış.
                        Uzun yolun verdiği yorgunluktan olacak ki yavaş yavaş acıkmaya başlamış bizim çocuk. Birkaç ev daha geçmiş. Artık işin yolunu öğrendim diye düşünmüş kendi kendine. Bir evin kapısını çalmış. Sadece bir parça ekmek istiyorum diye seslenmiş aynı sırada. Evin kapısı ardına kadar açılmış bir anda. Sarı üzerine rengarenk çiçek desenli kapının ardında, çiçek desenli elbisesi ile bir kadın belirmiş. Bir parça ekmek varmış kadının elinde. Ama çocuk evin içine bakınca şaşmış kalmış. Bunca rengin arasında evin tüm duvarları simsiyah boya ile kaplıymış. Bütün eşyalar simsiyah, tavadan tencereye, halıdan perdeye…

                        Kadın ekmeği uzatmış. Çocuk ekmeği alır almaz kapatmış kadın kapıyı. Çocuk merak içerisinde kalmış. Birkaç ev sonra yine çalmış bir kapıyı. Ben sadece bir parça peynir isteyecektim demiş çocuk. Mavi üzerine kuş desenli kapı açılmış, ardı sıra bir kadın. Yine üzerinde çiçek desenli elbiseler. Çocuk peyniri daha almadan içeriye göz atmış. İçerisi yine kapkara. Çocuk peyniri alır almaz kapatmış kadın kapıyı.

                        Çocuk hiçbir anlam verememiş bütün bu olanlara. Dağları taşları rengarenk olan, ırmağı bile gökkuşağı gibi akan bu köyde neden bütün evler simsiyah diye düşünmüş kendi kendine ama bir sonuca varamamış. Aklını kurcalamış durmuş. Aldığı peynirle ekmeği katık edip yemiş. Sonra yolun kenarında oturup biraz dinlenmiş. Bu sırada yine susamış.

                        Yürümeye devam etmiş bir yandan. Birden dikkatini bir karartı çekmiş. Köyün çıkışına doğru kalan yerde simsiyah bir eve takılmış çocuğun gözü. Yürümeye başlamış çocuk bir yandan neler olduğunu anlamaya çalışarak. Bu sefer şansını o evde denemek istemiş. Kapıya kadar varmış. Tam kapıyı çalıp su için seslenecekken bir anda duraksamış. Tekrardan düşünmüş.

                        Kapıyı tıklamış, bir yandan da seslenmiş “Sadece bir bardak suya ve yatacak bir yere ihtiyacım var” diye. Kapı aniden ardına kadar açılmış. Simsiyah kapının ardında, simsiyah kıyafetlerin içerisinde biri belirmiş. Karşısındaki adam çocuğun gözlerine bakmış direkt. Eliyle içeri girmesi için işaret etmiş çocuğa. Çocuk içeri girince bir kez daha şaşmış kalmış. İçerideki tüm her şey rengarenkmiş.

                        Çocuk boş gözlerle adama bakmış, adam hiç sesini çıkarmamış. Koltuğun üzerine bulut desenli bir çarşaf takımı ile kapkara pijamalar bırakmış. Bir bardak da su koymuş koltuğun yanındaki sehpaya.


                        Çocuk hiç sesini çıkarmadan çarşafları sermeye koyulmuş. Çarşafları serip, yatağın ucuna oturmuş ve suyunu içmiş. Sonra adama bakmış. Adam çocuğu seyrediyormuş. Çocuk şaşkın gözlerle üzerine değiştirmek için adamın çıkmasını bekliyormuş ama adam çıkmamış. Çocuk çırılçıplak soyunmuş. Üzerindeki kıyafetlerden kurtulduğu anda çocuğun bütün teni parlamaya başlamış. Bu sefer adam şaşkın gözlerle çocuğu seyrediyormuş. Çocuk pijamanın altını giydiğinde göğsü ve sırtı parlamaya devam etmiş. Bu ışıltı adamın daha önce gördüğü hiçbir şeye benzemiyormuş. Adam yavaş adımlarla çocuğun yanına gelmiş. Oturmuş. Üzerindeki pijamayı çıkarmış. Birden adamın da göğsü ve sırtı parlamaya başlamış. Adam çocuğun elini tutmuş… Ve bir daha kimse siyahlara aldırış etmemiş…