24 Kasım 2013 Pazar

NEFRET

Hayattan nefret etmek için ne kadar çok sebep var oysaki önümüzde. Sadece birini seçip bir yerinden nefret etmeye başlamamız yeterli. Sizde deneyin, çok zorlanmayacaksınız emin olun. Yeter ki bir ucundan tutun hayatı mutlaka nefret edeceksiniz.

Hiç uzatmayın. İş hayatınıza bakın ilk önce, öğrenciyseniz de okulunuza. Sevmediğiniz birçok şey göreceksiniz. Her sabah kalkıp zar zor yataktan çıkıp gittiğiniz işi/okulu ne kadar seviyorsunuz? Daha ne kadar buna devam edebileceksiniz peki? Sabah 6 ya da 7de kalkmak sizi ne kadar daha zorlamayacak, ne kadar daha bu durumu görmezden gelebileceksiniz? Her gün aynı saatte mi otobüse/servise biniyorsunuz? Hep aynı yüzleri mi görüyorsunuz? İş yerine gidip masanızın başına geçtiğiniz vakit (bu vakit elbette öğrencilerin sınıfa girdiği vakit oluyor) hiç sormuyor musunuz kendi kendinize ‘Tanrım benim burada ne işim var?’ diye. Ben soruyorum da oradan biliyorum mesela.

Ya da yaşadığınız şehre bakın. Neleri seviyorsunuz? Düşündürücü. Neleri sevmiyorsunuz? Çok zor değil, değil mi? Bence de… Hiç zor değil. Yaşadığınız yere kendinizi ait hissetmemek, her yere yabancı gözüyle bakmak, barından kafesinden, sokağından caddesinden, havasından suyundan nefret etmek hiç zor değil aslında. Bir göz ucuyla bakmak yeterli. Her gün benzer, bıkkın suratları ve aynı tip kızların arkasından öküz gibi bakan erkekleri görmekten siz de sıkılmadınız mı?  Camınızın hemen önünde duran (ya da sokağın ortasında, başında. Neredeyse artık) yanmakla yanmamak arasında kalmış sokak lambasından siz de sıkılmadınız mı? Birkaç saniyeliğine bile olsa içinde bulunduğunuz yerden çıkıp farklı, değişik bir yer görme isteği uyanmıyor mu içinizde? Elbette uyanıyor. Ama ne yapıyorsunuz, ofise giderken her gün uğradığınız pastaneye uğrayıp iki tane poğaça alıyorsunuz ya da bir sandviç. O pastane bile senelerdir değişmiyor mesela. Aynı. Durun tahmin edeyim her gün aynı sandviçi ya da poğaçayı mı alıyorsunuz? Yoksa sizde her gün farklı çeşit alan çılgınlardan mısınız?

Akşama ne yemek yapsam derdine düşen çılgınlardan mısınız yoksa akşam nerede yesem derdine düşen kaçıklardan mı? Siz çok düşünmeyin. Ben size söyleyeyim. Ispanak yapın. 3 gün falan olmuştur ıspanak yemeyeli. Ya da bu sözüm size dışarı çıkanlar, o köşedeki pizzacıya gidin, 1 haftadır uğramıyorsunuz özlemişsinizdir/özlenmişsinizdir.

Bir delilik yapın. Eve gidince çay yerine kahve için bu gün. Uykunuzu çok kaçırmaz. En geç 12de uyursunuz. Yarın iş var malum, koşa koşa gitmek gerek. Çalışmak gerek, para kazanmak gerek.

Eve gelince bilgisayarı açın ya da televizyonu. Hayatınız değişecek eminim ki. Çiftliğinizi falan kontrol edin Facebook’tan. Ya da twitterda hashtaglere bakın. Çok değişik şeyler öğreneceksiniz. Ben de öyle yaptığım için resmen hayatım değişti diyebilirim. Deneyin %100 çalışıyor.

Sonra yatağınıza geçin. Eğer ilişki durumunuz sonsuza dek yalnız modundaysa size tavsiyem henüz edinmediyseniz bir ayıcık edinin. Ona sarılarak uyursunuz. Sarılınca yalnız gerçek aşkın olduğuna dair hayaller kurun, ya da Tanrıdan sizi bu yalnızlıktan kurtarmasını dileyin. Neden derseniz, doğru olan o. Öyle öğrettiler çünkü. Amerikan filmlerine falan bakın hep öyle, neden? Çünkü doğrusu o. Eğer bir sevdiceğiniz var ise ona sarılın, geçin kaşık pozisyonuna. Mutluluktan delirin falan. Çoluklu çombalaklı mutlu bir çift olacağınız günün hayalini kurun. Ama sabah kalkınca bankadan kredi çekip ev almanın gerekliliğinden falan bahsedin. Neden derseniz, artık söylemeyeceğim. Bakınız: Amerikan Filmleri.

Çamaşır yıkayın, yine kirlenecekler ama siz yıkayın. Bulaşık desen aynı dert. Evi de süpürün. Kapı baca açık olunca yine tozlanacak ama olsun. Süpürün. Ütü yapın. Sigara için, içmeyin. Sonra isterseniz yine için. Aşık olun, çok sevin, ayrılın. Yine aşık olun, yine çok sevin, yine ayrılın. Bu sonsuz döngü ve heyecan içerisinde devam etsin değil mi hayat? Ne kadar mutluyuz değil mi? (Değil)

 Değil. Nefret ediyorum. Bu döngüden. İçinde bulunduğum durumdan da. Siz de nefret edin. Nefret de bir duygu ve çok doğal unutmayın. Yarın size ilk “Nasılsın?” diye sorana “Bok gibi” deyin. “Neden” derse “hayattan nefret ediyorum” der, bu yazdıklarımı açıklarsınız.  

Sevmeyin hayatı. Belki yeteri kadar sevmeyene ulaşırsak en sonunda bize istediklerimizi vermeye başlar. Şimdi usulca gidin. Facebookta hayatı sevmeyen en az 9999999 kişi bulabilirim grubu kurun. Neden derseniz, çok değişik bir şey.