15 Ağustos 2015 Cumartesi

Simit

                Sabah gözlerimi açtığımda kalın kahverengi perdelerin arkasından hafif hafif güneş ışığı vuruyordu odanın içerisine. Güneş ışığından rahatsız olmamıştım. Daha alarm da çalmamıştı. Birkaç kez döndüm durdum yatağın içerisinde ama uyku tutmuyordu. Halbuki daha alarmın çalmasına 45 dakikadan fazla zaman vardı. Yatağın içerisinde bağdaş kurup oturdum. Hemen yanı başımdaki sehpadan bir sigara çıkardım, yaktım. Derin bir nefes çektim içime, hiç rahatsız olmadan. Sonra bir nefes daha. Ardından bir tane daha. Odanın kapısı kapalı, penceresi açıktı. Pencere ise kalın kahverengi perdenin altında kalıyor, odayı havalandırmaya yetmiyordu. Bir nefes, iki nefes derken bir süre sonra aniden dağ eteklerini kaplayan sis gibi çökmüştü sigara dumanı odanın içine.
                Gece sıcaktan köşeye ittiğim çiçek desenli pikeyi alıp bacaklarıma örttüm. Sabahın serinliği rahatsız etmişti beni. Rahatsız eden tek şey de o değildi. Hani derler ya göğsüme öküz oturdu diye, aynen öyle bir his vardı içimde. Sanki nefes alıp vermek bile zordu ya da giderek zorlaşıyordu. Ayağa kalkıp odanın içerisinde bir tur attım. Kalın kahverengi perdeleri açtım önce içeri hava girsin diye. Yetmedi kapıyı da açtım, hatta salona kadar gidip balkon kapısını da.
                İçeri geri dönüp sehpanın üzerinde duran paketten bir sigara daha aldım. Yaktım, balkona çıktım. Ağaçların yeşilliği, kuşların cıvıltısı her zaman sinirime dokunmuştur. Herkes baharı, yazı sevmek zorunda mı? Sevmiyorum. Bazen sadece kar yağsın istiyorum, bazen de günlerce yağmur. Sahi ya. Yağmur yağsın. Yağmur yağınca hafifleyeceğim elbette. Her yeri temizleyen yağmur elbette beni de arındıracak. Ama yağmaz, hiç yağmadı sanki. Çok uzun zaman oldu sanırım. Ben bile kestiremiyorum en son ne zaman yağmur yağmıştı. Toprak çatlamış, kurumuş. Demek ki çok uzun zaman olmuş.
                Tekrar odaya döndüm. Tam saate bakmak için bir hamle de bulunmuştum ki alarm çaldı. Kalk borusu öttü, ama ben zaten ayaktaydım. İçimdeki sıkıntı hala olduğu yerde duruyordu. Hızlı adımlarla mutfağa gidip su ısıtıcısının düğmesine bastım. Kaynayana kadar da başında bekledim. Bir fincan çıkardım dolaptan, içine kahve ve süt tozu koyup ekledim kaynar suyu. Fincanı da elime alıp odaya geri döndüm. Yine bağdaş kurup oturdum yatağa. Pikeyi de örttüm bacaklarıma. Paketten bir sigara daha alıp yaktım. Kahveden de bir yudum aldım. Acı olmuş. Şeker atmayı unuttum herhalde. Üstelik ben kahve de sevmem. Ben çay insanıyım. Neden kahve içiyorum ki kahve. Bilemedim. Kalktım. Sigaradan bir nefes daha çekip kül tablasına bıraktım. Mutfağa gidip bütün bir fincanı lavaboya döktüm. Bardağı çalkaladım, içine bir tane poşet çay atıp suyu koydum. Tekrar odaya geldim. Sigaradan bir nefes daha çekip çaydan bir yudum aldım. Bu sefer iyi geldi. Gözlerimin biraz daha açıldığını hissettim.
                Bir yerde olmam gerek. Neresi? Neresi? İş. Evet, evet. İşe gitmem gerek. Duş almalıyım, giyinmeliyim, hazırlanmalıyım. Geç kalmamam lazım. Koştur koştur önce banyo, sonra oda, sonra yine banyo, sonra yine oda. Hazırım. İşe gidebilirim.
                Çıktım öylece yola. Yürüyorum. İçimdeki sıkıntı hala duruyor. Nedenini anlamaya çalışıyorum. Aslında vicdanımın rahat olması gerek. Deniz kenarına mı gitsem. Bu zamana kadar hep öyle yaptım. İçimde ne zaman bir sıkıntı olsa deniz kenarına gittim. İçimdeki bütün nefreti, öfkeyi, pisliği denize bıraktım hep bu zamana kadar. Sadece umudu saklıyordum bir köşede. Onu neden saklıyorum ki, onu da bırakmam gerek aslında. Kim demiş umut iyi bir his diye? Belki de denizden uzak bir yerde yaşamalıyım. Başıma gelen her şeyin sebebi deniz belki de. Yüzleşmekten kaçındığım ne var denize bıraktığım için geliyor başıma bunlar. Deniz intikam mı alıyor acaba benden? Ne saçmalıyorum ki ben? Daha önce deniz olmayan hiçbir yerde yaşamadım ki. Nasıl yaşanır onu bile bilmiyorum.
                Yürümeye devam ettim bir süre daha. Bir otobüs durağının önünden geçiyorum. Herkesin suratı asık. Sabah saat erken olduğu için mi böyleler yoksa gerçekten mutsuzlar mı? Bu kadar insanın gerçekten mutsuz olabileceğine inanmak istemiyorum bir yandan, öte yandan sebepler buluyorum kendi kendime. Durakta oturan kadın neredeyse ağlamaklı gibi, sevgilisi onu aldatıyor mu acaba? Yan tarafında, ayakta duran çocuk ise kulaklıklarını takmış müzik dinliyor. Acaba dinlediği şarkı mı hüzünlü, şarkıya mı kederlendi? Birden nereye uçacağına karar verememiş bir güvercinin kanat çırpışlarına irkildim. Salak hayvan önce üstüme doğru geldi, sonrasında yönünü değiştirdi. Bir an için bana çarpacak sandım. Korku filmi sahnesi gibi. Yine yüzümü durağa doğru çevirdiğimde birkaç kişinin bana baktığını fark ettim. Rezil olduğumu düşünüp adımlarımı sıklaştırdım.
                Çok güzel simit kokuyor. Simit çay mı yapsam acaba? Bu şehre dair sevdiğim tek şey artık simit. Çıtır çıtır, gevrek gevrek, sıcak sıcak, fırından yeni çıkmış. Yanında da bir beyaz peynir. Çok acıktım galiba. Bir yandan da midem bulanıyor, içimdeki sıkıntı gram azalmış değil. O kadar hava aldım, yürüdüm. Yok. Olduğu yerde duruyor. İş yerine de yaklaşıyorum. Bir şekilde üzerimden atmam lazım bu durumu.
                İş yerinin kapısından içeri giriyorum. Bu bina hep aynı kokuyor. Akşam hangi filmleri izlesem acaba. Bir şekilde kendimi meşgul etmem gerek. Uykum gelene, hatta sızana kadar birkaç film izleyebilirim herhalde. Ben sigara aldım mı ya? İnşallah almışımdır. Bu sıcakta bir daha çıkmak çok zor olur. Asansör de gelmek bilmedi. Biri mi tutuyor ki acaba yukarıda. Neyse bekleyeyim. Bu havada merdivenler çekilmez şimdi.
                Yine bir gün başladı. Hayat cidden devam ediyor. Çok ilginç geliyor düşününce. Zaman dursun istediğinde durmuyor. Akıp gidiyor. Bir an evvel geçip gitsin istediğinde de dakikalar birbirini kovalamayı bırakıyor. Aralarından bir tanesi öncü olup diğerlerini bekletiyor. İki gün önce neden bu kadar yavaş değildi zaman. Zaman da mı güzel olan şeyleri hızlı tüketiyor, beğenmediği şeyleri ağır ağır? Yoksa zamanda mı darıldı bana her şeyi ona bıraktığım için. Benim bir suçum da yok halbuki, öyle dediler diye yaptım. Yine zamana bıraktım diye mi oldu bunlar?
                Ben yine anlamadım. Yine bir gün başladı… Neyse ben bir çay içeyim, yanında da poğaça. Simit planlarım suya düştü. İçimin gittiği her şey gibi.
                                                               ***

Bir gün başladı, bitti. Ben bir çay içeyim. Sen mi? Sen hoşça kal. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder